4 Temmuz 2013 Perşembe

Zihnimiz Üzerine




Zihnimiz uçsuz bucaksız bir okyanus gibidir. Sonunu göremesek dahi bir sonu olduğunu biliriz. Asla hatırlamam dediğimiz şeyleri bir anda tüm vücudumuzda hissettirerek  hatırlatıverir. İlk aşkımızdaki heyecanı, küçüklüğümüzden içimize işlemiş korkuları, unutulması  gereken kokuları zihin denen okyanusun derinliklerine bir daha hiç gün yüzüne çıkmayacağını düşünerek gömeriz. Oysaki bir yanımız hep o okyanusun derinliklerinde kalır. hemen ilk fırtınada gün yüzüne çıkıverir. Ardından bizde o fırtınaya kapılmamak için kendimizi zor tutarız.Çoğu zaman bunu başaramayız.Sonraları yine hayıflanırız kendimize kızarız.Ama bütün suçu kendimizde ve zihnimizde bulmamak gerek.Bazen okyanusta bir fırtınaya sebebiyet veren onca şey çıkar ki zihnimizin de direnecek gücü kalmaz.Bazen bir nota bazen az bilinen bir Nazım şiiri okyanusun bütün suyunu alaşağı etti mi ne zihne ne de kendimize kızmak yersiz olur. Bir kaç notada türküye eşlik etmeye başlarız ya da bir kaç mısrada haykırmaya başlarız Nazım’a selamı çakarak. Monotonlaşan hayatımız içerisinde bir şeyleri hatırlamak o kadar kötü olmasa gerek. Hala masumane bir şeylerin kaldığına işaret bu geçmişten bize gülümseyen anılar. Durup düşünmeye itiyor bizi hani geçmişte harcadığımız 24 saatlerimiz vardı ya gelecek için işte o gelecekteyiz biz ve hala 24 saatlerimizi yani günlerimizi gelecek için harcıyoruz. Ama şunu hep kaçırıyoruz yarın için çabalarken anı kaçırıyoruz. Bugünün güzelliğini içimize tam olarak işleyemeden geçiriyoruz hep yarınlara umutla bakıyoruz ama bugününde aslında bir zamanların yarını olduğunu unutuyoruz. Sonra bir seste ya da bir çift gözde yarını değil de dünü hatırlayınca zihnimize hayıflanıyoruz. Ayakkabılarımızı çıkarıp çıplak ayakla kuma bastığımız bomboş bir sahilde gibi olmalıyız aslında ne dün ne bugün ne de yarın olmalı sadece o an, o an ne istiyorsak  zihnimiz neyi hatırlatıyorsa onu yaşamalıyız. Islığımız çınlamalı karşıki dağlarda pişmanlıklarımızı, hayal kırıklıklarımızı bir beste yapıp çıkarmalıyız iki dudağımız arasından. Nefes almalıyız henüz alabiliyorken. Kum taneleri tabanlarımızı ısıtırken daha da gürleşmeli sesimiz, yüzümüzü kavuran rüzgar dudaklarımızı çatlatırken dönüp baktığımızda geriye ne çok yol katetmişim diyebilmeliyiz. Tüm bunlarla birlikte gözlerimizi kısıp önümüze baktığımızda uçsuz bucaksız uzanan sahilin bize  “sizi bekleyen uzunca bir yol var” deme şekli köpüren dalgaların kıyıya vurduğunda çıkardığı ses. Vakit geri çekilme vakti değil vakit geçmişle el ele yürüme vakti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder