Zihnimiz uçsuz bucaksız bir okyanus gibidir. Sonunu
göremesek dahi bir sonu olduğunu biliriz. Asla hatırlamam dediğimiz şeyleri bir
anda tüm vücudumuzda hissettirerek
hatırlatıverir. İlk aşkımızdaki heyecanı, küçüklüğümüzden içimize
işlemiş korkuları, unutulması gereken
kokuları zihin denen okyanusun derinliklerine bir daha hiç gün yüzüne
çıkmayacağını düşünerek gömeriz. Oysaki bir yanımız hep o okyanusun
derinliklerinde kalır. hemen ilk fırtınada gün yüzüne çıkıverir. Ardından bizde
o fırtınaya kapılmamak için kendimizi zor tutarız.Çoğu zaman bunu
başaramayız.Sonraları yine hayıflanırız kendimize kızarız.Ama bütün suçu
kendimizde ve zihnimizde bulmamak gerek.Bazen okyanusta bir fırtınaya sebebiyet
veren onca şey çıkar ki zihnimizin de direnecek gücü kalmaz.Bazen bir nota
bazen az bilinen bir Nazım şiiri okyanusun bütün suyunu alaşağı etti mi ne
zihne ne de kendimize kızmak yersiz olur. Bir kaç notada türküye eşlik etmeye
başlarız ya da bir kaç mısrada haykırmaya başlarız Nazım’a selamı çakarak. Monotonlaşan
hayatımız içerisinde bir şeyleri hatırlamak o kadar kötü olmasa gerek. Hala
masumane bir şeylerin kaldığına işaret bu geçmişten bize gülümseyen anılar. Durup
düşünmeye itiyor bizi hani geçmişte harcadığımız 24 saatlerimiz vardı ya
gelecek için işte o gelecekteyiz biz ve hala 24 saatlerimizi yani günlerimizi
gelecek için harcıyoruz. Ama şunu hep kaçırıyoruz yarın için çabalarken anı
kaçırıyoruz. Bugünün güzelliğini içimize tam olarak işleyemeden geçiriyoruz hep
yarınlara umutla bakıyoruz ama bugününde aslında bir zamanların yarını olduğunu
unutuyoruz. Sonra bir seste ya da bir çift gözde yarını değil de dünü
hatırlayınca zihnimize hayıflanıyoruz. Ayakkabılarımızı çıkarıp çıplak ayakla
kuma bastığımız bomboş bir sahilde gibi olmalıyız aslında ne dün ne bugün ne de
yarın olmalı sadece o an, o an ne istiyorsak zihnimiz neyi hatırlatıyorsa onu yaşamalıyız.
Islığımız çınlamalı karşıki dağlarda pişmanlıklarımızı, hayal kırıklıklarımızı
bir beste yapıp çıkarmalıyız iki dudağımız arasından. Nefes almalıyız henüz
alabiliyorken. Kum taneleri tabanlarımızı ısıtırken daha da gürleşmeli sesimiz,
yüzümüzü kavuran rüzgar dudaklarımızı çatlatırken dönüp baktığımızda geriye ne
çok yol katetmişim diyebilmeliyiz. Tüm bunlarla birlikte gözlerimizi kısıp
önümüze baktığımızda uçsuz bucaksız uzanan sahilin bize “sizi bekleyen uzunca bir yol var” deme şekli
köpüren dalgaların kıyıya vurduğunda çıkardığı ses. Vakit geri çekilme vakti
değil vakit geçmişle el ele yürüme vakti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder