Nasıl ki insan vücudu
aldığı bir darbeye reaksiyon gösterirse ülkelerde uğradıkları darbelere reaksiyon gösterir. Orta Asya’dan beri
ataerkil savaşçı bir toplum yapısıyla gelişen genlerimiz geçmişten miras kalan
savaşçı devlet lideri özelliğiyle tüm yönetim birimleriyle askerliğin
gölgesinde kalmıştır. Çok uzağa gitmeden yakın tarihimize bir göz attığımızda Bâb-ı
Âli’den günümüze askerin gölgesinde gelişen demokrasi, çoğu kardeş kavgasını
öne sürerek devlet varlığının varisi askerlerce pek çok kez müdahaleye
uğramıştır. Madem bugün 12Eylül, darbenin gerekçelerini, getirdiklerini ve daha
çok götürdüklerini en önemlisi günümüzde dahi egemenliğini sürdüren 82
anayasasını benim penceremden sizlere yansıtmaya çalışayım.
1980 yılı sonbaharından önceye yani 1979
aralığına dönüp baktığımızda güvenoyu almış Demirel hükümetini görürüz. Aynı
yıl içerisinde dünyada İran’da Humeyni’nin başa gelmesi, Sovyetlerin Afganistan’ı
işgali Türkiye’nin stratejik önemini daha da arttırmıştı.1980 yılına
gelindiğinde ise cumhurbaşkanlığı seçiminde iktidar ve muhalefetin bir türlü
uzlaşamaması, ülkenin en önemli konumunda geçici bir ismin olması ve 115 turluk
oylamaya rağmen hala bir uzlaşının çıkmaması ülke gündemini uzun süre meşgul
eden bir diğer olaydı.
12 Eylül sabahı
genelkurmay başkanı Kenan Evren ve dört kuvvet komutanı emir komuta zinciri
içinde Türk milleti adına yönetime el koyduklarını açıkladılar. Gerekçe yine
kardeş kavgası idi. Yeni yeni bilinçlenmeye başlayan halk özellikle işçi sınıfı
yeniden devletin istediği birey olarak şekillendirilecekti. Sendikalar
kapatıldı. Siyasi parti liderleri gözetim altında tutuldu. Örgütlü örgütsüz pek
çok insan hapishanelerde esir edildi. Bir yığın idam kararı alındı.Çeşitli
kurumlara Türkiye’deki insan hakları ihlalleriyle ilgili şikayetler geliyordu.Medeni
dünya ile bağlantımız bu noktada iken Prof.Dr. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında
bir komisyon anayasayı hazırlamakla görevlendirildi.Öncelikle bir taslak
hazırlandı.Hazırlanan taslak temel haklara önemli sınırlamalar getiriyor,
insanı değil devleti ön planda tutuyordu.Anayasa 7Kasım 1982’de halkoyuna
sunulmuş ve %91,5 gibi büyük bir oranla kabul edilmişti.Oranın bu kadar yüksek
olmasında gizli baskılar, aleyhte propagandaya müsaade edilmemesi ve oy
kullanılan zarfların şeffaf olması önemli rol oynamıştır. Anayasanın bugünkü
yüzüne bakacak olursak o dönem dahi akademik özgürlüğü kısıtladığı düşünülen YÖK
hala daha hizmet vermekte. Eğitim sistemi, ilk ve orta dereceli okullarda
okutulan dersler hala tartışma konusu, %10 seçim barajı zaten temsili olan
demokrasinin daha da temsili bir hal almasında söz sahibi olmaya devam etmekte.
Tüm bunları göz önüne alırsak milenyumun getirdikleriyle teknoloji olağanca
hızıyla ilerliyor, ve kısalan mesafelerle dünya küresel bir köy halini
alıyor.Sivil toplum kuruluşları, Sendikalar, tüm kurumsal yapılaşmalar kısacası
halk tüm uzuvlarıyla bir araya gelerek sorunlarını dile getirip kendi haklarını
belirlemeli.Tüm toplumun katılımıyla, herkese kucak açacak sivil bir anayasa temel
ihtiyaç halini aldı.Halka danışarak profesyonel ellerde yazılacak bir anayasanın
geçmişi bileceği, günümüze ışık tutacağı ve geleceği göreceği
inancındayım.Ancak bu inançla yazılan bir anayasa revizyona, müdahaleye gerek
bırakmadan dostça, kardeşçe, barış dolu bir Türkiye tasarlayabilir.Ve güzel
ülkem dünya denilen küresel köyde dönemin şartlarında refah bir yaşam sunabilir.Etkisini
sürdüren 82 Anayasası tozlu raflardaki yerini alırken, milenyumun Türkiye’si
bunu başaracak güce sahip olacaktır.Aydınlık yarınlar halkın ve en çokta biz
gençlerin elinde şekillenecektir. Yeter ki geçmişimizi bilelim ve
bildiklerimizi dillendirmekten çekinmeyelim.
KAYNAKÇA:
Yakın Dönem Türk Politik Tarihi –Anı Yayıncılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder